17 Aralık 2012 Pazartesi
Şeytanın Sev Dediği part 6
Güz mevsimine özgü renkler kampüsün siluetinde romantik aşk filmlerinin sonbahar temasını anımsatıyordu. Yerleri soluk sarımtrak - kahve tonlarına bürüyen kurumuş yapraklar el ele dolaşan sevgililerin ayakların altında çıtır çıtır ediyordu. Güneşin tenleri yalayan son ışınları altında çimlere sereserpe yayılmış çömezlerin ‘ üniversiteli ‘ olmalarındaki mutluluk gözlerinden okunuyordu.
Genç ise tüm bu doğa ve insanlık hallerini bir amfi salonunda pencereden bakarak izliyordy. Uzaklara dalış ve profesörün bir türlü istikrara kavuşmayan sesinin perde perde yükselişi … bir müddet dikkati derse verme, ilerleyen dakikalarda bozulan konsantrasyon içte bir duyumsama ve yine uzaklara dalma. Başı sonu aynı bir kısır döngü içinde geçmeyen fena saatler …
Can sıkıntısının had safhada olduğu bir ortadam insanların akıllarından neler geçtiğini tahmin etme oyunu bile kabak tadı vermeye başlamıştı genç için. O başkalarının neler düşündüğünü merak ediyordu. Peki aynı şeyi kendisi için merak eden var mıydı ? ihtimal bile vermezdi. Örneğin bu cırtlak sesli profesörün dün gece hanımı uyurken internetten yasaklı siteleri girme mücadelesi kimsenin aklına gelebilecek bir ihtimal değildir. Ya da en önde oturmuş 1 saattir can kulağıyla hocayı dinleyemeye çalışan türbanlı kızın sanal alemde bir nickname arkasına sığnıp ortalık orospusu olarak kendini tatmin etme çabası hiç mi hiç kimsenin aklına gelmez.
Dersin kasvetli havasını değiştirmek için gözleme dayalı yaptığı güldürücü iç konuşmalar gencin yüzünde kimsenin anlam veremeceği bir tebessüme neden oluyordu. “gören oldu mu ?” korkusundan uzak, “kim ne der ?” telaşını manasız bulan, sahipsiz bırakılmamış bir tebessüm bu. Bir özgüven patlatmasın etrafa saçılan laları gibi tebessümü de kayıtsız bir sürükleyişte “kim ne der ?” korkusunu ve utangaçlığını yakıp geçiyordu.
Şüphesiz ki bu özgüvenli dik duruşunu daha iki hafta önce sohbet ettiği günahkarlar aleminin ifşa olmuş kızına borçluydu. Gencin aklından hala çıkmamıştı. Tabuları yıkan hayatı ve yaotığı konuşmalarla bu kızın ruhuna değdirdiği sihirli değenek hal ve hareketlerinde garip bir etki yaratmıştı. Bu etki insan ilişkilerinde kendisine avantaj sağlıyordu.
Günlük hayatın keşmekeşi içinde kaybolup giderken bile kızın üzerinde bıraktığı etkileri fark edebiliyordu. Aynı duyguları kızın da hissettiğini biliyordu. Aralarında mutualist bir ilişki vardı. Her iki taraf da birbirinden çok şey öğrenmişti. Her ne kadar kızın sahici hayatı çarpıcı olsa da genç ile yaşadığı deneyim akranlarıyla arasında fark oluşturuyordu.
Genç bu serüven devam etsin istiyordu. Kızdan numarasını alamasa bile ilerde alacağını belki de buluşacaklarını tahmin ediyordu. Onu en çok meraklandıran bu ilişkinin sonunda ne olacağıydı. Kızın iç dünyası cezp ediciydi. Cinsel sohbetlerden öte en ilgi çekici yanı buydu işte. Akranlarından hatta yaşça kendinden büyüklerden bile farklı bir üç dünyası vardı. Bulunduğu yaş karakterine elbet yansıyordu, bu son derece olağandı. Ama önemli olan yaşanmışlıklardı. Kızda da bundan bolca vardı.
Aslında korkuları da yok değildi. Kızın onu unutması gibi, ondan sıkılması gibi korkuları vardı. Hem unutsa ve sıkılsa ses edemezdi. Çünkü kıza işlemiş gibi anlattığı günahlar gerçeği yansıtmıyordu. Kıza bunu itiraf ettiğinde hoşgörüşüyle karşılaşması ister istemez genci utandırıyordu. Ortada biri sahici diğeri sahte iki hesap vardı. Sahte olan kendisiydi, kullanılıp atılsa sitem etmeye hakkı olmazdı. Özsellikle kızın numarasını vermeyişi, “ilerde belki” diye unut vermesi sahte oluşunda önemli etkendi.
Bir yandan da ‘baba’ faktörü vardı. Kızın korkuları vardı. Düzenli olarak aldığı anti depresanları da işin içine katarsak bazı davranışlarının gençle alakasız olduğu saptanabilir.
Bütün bunların yanında gencin karşı karşıya olduğu bir gerçek daha vardı ; o da kızın yengesiyle yaşadığı cinsel deneyimdi. Nedense bu konuda kızı suçlayamıyordu. Onun mağdur olduğunu ve yengesinin dayatmasıyla yasak bir ilişkiye sürüklendiğini düşünüyordu. Kızı suçlu bulduğu konu ise öz yeğenine -yengesinin oğlu- karşı hissettikleriydi. İstemsizce girip çıktığı kıskançlık buhranlarından utanma sebebi de buydu. Kızın kendisine aşkla yakın duygular hissetiğini itiraf ettiği gece ona yeğenini anısatmıştı. Gereksizce bir sitemdi bu. Kız da bunu gereksiz bulmuş ve asıl ilgilendiği kişinin gencin ta kendisi olduğunu belirtmişti. İşte bu noktada kızın açık sözlülüğünü sindirmekte zorlanan bir insan portresi görevindeydi. Birçok günahkarı dinlemişti ve bundan zevk almıştı. Ama şimdi gelen çok farklıydı. O diğerleri gibi değildi. Kız anlattıkça hayretlere düşmüş, kıskanmış, seyrek de olsa haz almıştı.
Neyse ki bu ayrılık 1 hafta sonra sona erecekti. Bayram dönüşü için söz vermişti. Sözünü tutacak, samimiyetlerini bıraktıkları yerden devam ettireceklerdi. Hayatın yoğun temposu zamanın akışını hızlandırıyor, iple çekilen günleri yaklaştırıyordu.
Genç, içinde duyumsadığı tatlı bir heyecanla dersin biteceğini sezip toparlanan arkadaşlarını izliyordu. Yüzünde beliren tebessüm hala yerindeydi. Kimsenin bilmediği ve asla bilemeyeceği bir sırrı saklarmış gibi havası vardı. Yüzünde alaycı bir ifade, topraklarına ayak bastığı yeni gezegeninden sınıftan birlikte çıkan profesöre ve türbanlı kıza el sallıyordu.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder