2 Aralık 2012 Pazar

Şeytanın Sev Dediği

Amanda Todd' a
ve onunla aynı kaderi paylaşan tüm aldanmışlara ...


Bir sapkınlığın peşine takılmakla başladı her şey. İnsanlar işledikleri günahları, ahlaksız davranışları, gizli kalmış bastırılmış duyguları sanal alemin sözde güvenilir sularında rahatlıkla paylaşıyorlardı. Ve bir genç bu günah dolu furyaya ilgi duymaya başladı. Günahkarları dinlemek, işledikleri günahın hazzına onlar gibi kapılmak cezbediciydi.



İşlemediği günahları işlemiş gibi anlatmaya başladı. Hissetmediği duyguları sözcüklere dökerek hissetmiş gibi yaptı. Olmayan bir şeyi var gibi göstermeye çalıştı. Ve inandı insanlar ona. Çünkü insanlar inanmak ister. Siz onlara inanmak istedikleri şeyleri dozunda alıştıra alıştıra verirseniz yalanlarınıza körü körüne inanırlar. Bundan da müthiş bir haz duyarlar.


Artık şeytandan farkı yoktu. İstediği günahı dilediği şeyi inandırıyordu. Bu durumdan her iki tarafta memnundu. Günahın karşı konulmaz hazzı insanı inanmaya zorluyordu.


Pompei sapkınları ete kemiğe bürünüp klavye başına geçmişlerdi sanki. Helak olmadan önce yaşadıkları sınırsız mutluluğu şimdi 21. yüzyılın sözde uygar insanları yaşıyordu.


Onu böyle bir dünyada tanımıştı işte. Her şey bir “Merhaba” ile başlamıştı. Karşılığı gelmişti elbet. O diğer kızlar gibi değildi. Farklıydı hem de çok farklı. Bunu günden güne daha iyi anlayacaktı. Bir “Merhaba” ona tüm kilitleri açacak kasasın ilk anahtarıydı. Herkes gibi sormuştu o da : “Sen kimsin ?” diye. Ama bunu öyle bir sormuştu ki ; karşı taraf bunun bir formalite icabı olduğunu anlamıştı. Genç kim olduğunu açıklamadı. Kız da üstelemedi. Çünkü onlara ortak bir zevki yaşatacak günahı çok iyi biliyorlardı.



Kız gizlenme ihtayacı duymamıştı. Bir nicki ya da takma adı yoktu. Adıyla, soyadıyla ve fotoğraflarıyla her şeyiyle açıktı. Daha 16 yaşında olan bu kız için kaybedecek bir şeyi yok diyebilirdiniz. Ama onun da korkuları vardı.


Babası polisti, sık sık kavga ederdi onunla. Ergenliğin içinde çağrıştırdığı anarşist duygulardan da olabilirdi. Ama en önemli neden ; sevgisizlikti. Kıza zor zamanlarında yardım etmeyen, sevgisini esirgeyen, mesleğinin gergin havasını evine taşıyan bir babayla devamlı çatışma halinde olmak olağandı. Kız ilk günler olmasa bile konuşmalarında daha sonra bütün bunları gence anlatacaktı.



İlk gün konuşmalarında her zaman olduğu gibi tanışma faslı vardı ama kısa sürdü. Kısa sürmese ve kız diretseydi sahte hesapla yazışan gence, diyalog hemen orada biterdi. Daha önce de dediğimiz gibi kız bunu istemiyordu. Tanımadığı bu genci arkadaş olarak kabul etmesinin nedeni ; karşı taraftan duymak istediği tahrik edici, haz dolu , günaha batmış sözlerdi.


Genç , kızın niyetini az çok biliyordu ve yine de sordu : “Neden beni kabul ettin ?” diye. Kızın cevabı yanıltmadı onu. Giz dolu günahkarların tekkesine şöyle bir bakıp çıkacaktı. Bunun için de genci seçmişti. Bir rastlantı mıydı genci seçmesi ? yoksa bir başka günahkarın kapısını da çalar mıydı ? bilinmez ama kısın dediğine göre gerçek yaşamdaki arkadaşları haricinde kızın sürekli konuştuğu tek erkek gencin kendisiydi. Kız kesin olarak bu konuda doğruları mı söyledi bilemeyiz. Bilinen bir şey varsa ; o da kızın sanal alemde bu tarz ortamlardan haberdar olduğu ve takip ettiğiydi.


Genç, karşısında şehvet arzusuyla yanıp tututşan kıza daha önce yaptığı gibi yalan dolu sözde günahlarını işlemiş gibi anlatmaya başladı. Mübalağa yapmadan anlattığı yılanı deliğinden çıkaran inandırıcı edebiyatıyla sözde işlemiş gibi gösterdiği günahları kıza inandırdı. İnandığını nerden anladığına gelince, kız ilerleyen zamanlarda bunu kendisi itiraf edecekti.


İlk gün nabızlar yoklanmış, taraflar arasında bir uyum yakalanmıştı. Gencin gözünde kızın değeri konuştuğu günahkarlardan farksızdı. Kızı o günahkarlardan ayıran en önemli özellik ise ; sanal alemdeki hesabının sahte olmamasıydı. Gencin üzerinde ilk günler, her şey ile gerçek bir kızla yazışmanın heyecanı yok değildi. Onu heyecanlandıran ; kendini ifşa etmiş bir insanın uçuk zevklere olan karşı konulmaz merakıydı.


Genç her gece bekledi kızı. Gece yarısı sohbetleri şaşmadan rutine bağlamıştı, kız da her gece geliyordu sohbete. Gün boyunca takılan maskeler çıkarılıyor, blinmeyen yönler, açığa vurulmamış gizler, bentlerini aşan duygularla gün yüzüne çıkıyordu. Sabaha kadar süren sohbetlerin sonunda inanılmaz bir rahatlama ve iç huzurla yalnız kapler teselli buluyor, yataklara yine yalnız giriliyordu.


Bu arada gencin rahatsız olduğu bir konu vardı ; kızı bekleyen hep kendisi olduğuna inanıyor ve bu durumdan rahatsız olmuşa benziyordu. Aslında kıza bakış açısı cinsel tatmin meselesiydi. Ama sohbetler yalnızca cinsel tatmin üzerine kurulmadığı için çeşitli günlük konulardan da konuşuluyordu. Bu da bir arkadaşlık ilişkisi doğuruyor, sırdaşlığa kadar gidiyordu. İşte bu durum gencin gözünde kızı diğerlerinden ayırıyordu. Kızı bekleyen taraf olduğunu düşünmesi, istemsizce gelişen bir arkadaşlık ilişkisinden kaynaklanıyordu. Sonraları kızın da gence karşı boş olmadığını ilerleyen konuşmalarında ortaya çıkacaktı.














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder