21 Şubat 2013 Perşembe

Şeytanın Sev Dediği part 8



İnceden yağmur çilseliyor, cafenin denize bakan tarafındaki camekanlarına çarpıp aşağıya süzülüyordu.dışaraya bakan biri havanın birazdan bozacağını anlayabilirdi. Deniz manzaralı bu cafeyi, kadın ayarlamıştı buluşma yeri olarak. Ve özellikle cafenin bir üst katında manzaraya hakim bir masa seçmişti.

Genç, mekanı bulmakta zorluk çekmemişti. Kızla aynı şehirde yaşadıklarını biliyordu. Yalnızca semtler farklıydı. Cafeye geleli 10 dakika olmasına rağmen ağzından tek bir söz çıkmamıştı. Zaten o geldiğinde kadın mekan girişinde onu bekliyordu. Soğuk bir tokalaşma ve içeriye geçiş … kadına dışardan bakıldığında akılda kalıcı, göze çarpan bir fiziksel özelliği yoktu. Tipik, yolda yanımızdan gelip geçen sıradanlıkta bir ev hanımı görüntüsü çiziyordu. Yalnızca gözleri evet gözleri farklı bakıyordu etrafına. Hüzünlü olmasına rağmen kadının gözlerinde değişik bir his yatılıydı. Genç tokalaştığı esnada göz göze gelmişti kadınla. O an farketmişti gözlerindeki esrarı. Günahkarlara özgü bir farklılıktı sanki bu. Kadının bakışlarındaki gizli mana ; yaşanmışlıklarla ve ulaşılan cinsel doyumların hazzıyla doluydu.

Genç, kayalıklara çarpıp sıçrayan dalgalarıyla kabaran denize dalıp gitmişti. Kadın ise ortama çöken sessizlikten sıkılmış gibiydi. Vicdanını hafifletmek ve günahlarını çıkartmak için gelmiş gibi bir havası vardı.

Bu sıkıcı sessizliği bozmak istedi ;


Kadın : çayınız soğuyacak için isterseniz.

Bir an için dediğine pişman oldu. Karşı taraf düşündüğünü belli eden, anaç halinden rahatsızlık duymuştu.

Genç uzaklara dalıp gittiğinin farkındaydı. Kadını zor durumda bırakmamak için önüne döndü. Aslında merak ediyordu kadını ve oğluna karşı tutumunu. Kızla konuşurken de bunu merak ediyordu. Şimdi o kadın yani kızın yengesi karşısındaydı. Nedense kadını sorgulamaya hakkı olduğunu düşünüyordu. Kızla yaşadıklarını doğrulatmak ve oğluna da, kıza yaptıklarının aynısını yapıp yapmadığını sormak istiyordu.

Havadaki çekingenliği kırmak için sordu :


Genç : devamlı gelir misiniz buraya ? manzara güzelmiş.

Kadın : tanıdık, eş, dost, misafirle gelirim arada. Buluşma yerimizdir burası. Evet manzara çok güzel hakikaten.

Genç : rahmetliyle de gelir miydiniz ?

Kadın, gencin konuyu değiştirip lafı ölen yeğenine getirmesiyle hüzünlü haline geri döndü.

Kadın : ah zavallım ! fırsatını bulamıyordu ki derslerinden. Çok isterdim oysa.

Genç : nasıl oldu anlatsanıza. Telefonda anlatmıştınız ama detayına inmemiştik. ***** nasıl öldü ?

Kadın : bayramdan 1 hafta önce annesi memlekete babasının evine gitti. Anne ve babası yaşlı kimseler oldukları için bayram temizliği o’ na kalmıştı. Rahmetli, babasıyla daha sonra gideceklerdi,okul vardı çünkü. Arefe gününden iki önce baba – kız yola çıktılar. Yavrum pek severdi anneannesini ve dedesini, mutluydu. Ama Cenabı hakkın sevgili kuluymuş, tez aldı yanına. Gece yola çıktıkları için babası uykusunu alamadan binmişti arabaya. Artık nasıl olmuşsa dikkatini toplayamamış. Uykusuz tabii. Araba önce bariyerlere sonra şarampole yuvarlanmış. Köy yolları zaten bozuk, bir de hakimiyetini kaybedersen olacağı bu. Yavrum önce, babasının yanında oturuyormuş. Kurtulamamış oracıkta ölmüş. Babası hastanede ağır yaralı, komada. Allah günah yazmasın, yaşasa bile vicdan azabı kül edecektir yüreğini.

Genç : kızın ölümünden babasını mı sorumlu tutuyorsunuz ?

Kadın :
kimsenin günahını almak istemem. Ama bu resmen sorumsuzluluk. Uykulu, uykulu yola mı çıkılır ? zaten eve geldiği zaman çok tartışırdı kızcağızla.

Genç : polis bildiğim kadarıyla.

Kadın : tamam mesleği zor. Bin türlü insanla uğraşıyor. Ama insan eve geldiği vakit işi dışarda bırakmalı.

Genç :
rahmetlinin annesi kim bilir nasıl ?

Kadın :
garibim en çok o’ na üzülüyorum.ilaçlarla ayakta duruyor. Kolay değil tabii gencecik evladını kaybetti.

Genç : ***** ile aranız iyidi heralde. Onuna adına mesaj attığınıza göre …

Kadın : iyi anlaşırdık biz rahmetliyle. Mesaj olayına gelecek olursak, bilgisayarında her şey kayıtlıydı zaten. Size mesaj attığım hesabının şifresi de kayıtlıydı. Bilmeniz hakkınızdır diye düşündüm.

Genç :
pek düşüncelisiniz.

Kadın, gencin imalı konuşmalarından rahatsız olmuştu. Sorguya çekilmiş gibiydi. Karşı tarafın kendisiyle ilgili bildiği çok şey vardı. Ama bunu imalı sözlerle belli etmesi hiç hoş değildi. Esasında buraya gelirken her ihtimali göze almıştı ama yine de rahatsız olmuştu. Hiç bu tarz konuşmalara alışık değildi. Çünkü daha önce işlediği günahlarıyla hiç deşifre olmamıştı.

Yine de alttan alarak sürdürmeliydi konuşmasını. Öğrenmek istediği bazı şeyler vardı. Öz yeğeni kendisi hakkında ne kadar açık vermişti gence. Bunu bilmek istiyordu.

Kadın : bilmenizi isterim ki yeğenime çok değer verirdim. Derdini, tasasını dinlerdim. Siz de öyle dinlemişsiniz o’ nu arkadaş olmuşsunuz. Yaşarken değer verdiği pek fazla kimsesi yoktu. Şimdi ise geride bıraktığı sevdikleri çok az. Ailesi haricinde tabii. O yüzden sizinle görüşmek istedim. Rahatsız olmadınız ya ?

Genç : rahatsızlık mı ? neden rahatsızlık duyayım ki ? hem sizinle görüştüğüm iyi oldu. Merak ettiğim sormak istediğim bazı sorular vardı.

Kadın : ne gibi ? hakkımda neler anlatmıştı size rahmetli ?

Genç : lütfen heyecanlanmayın. Önce benim hakkımda neler anlattı size, onları anlatın.

Kadın : heyecanlanmadım, merak ettim sadece. Bir gece misafirliğe girmiştik onlara. Odasına çağırmış anlatmıştı sizi. Sanal alemden biriyle tanıştığını, o’ na içini döktüğünü ama karşı tarafın sahte bir hesaba sahip olduğunu söylemişti. Ben de her ebeveyn gibi dikkatli olmasını ve tanımadığı insanlara her şeyini anlatmamasını söyledim. Ama o tanımadığı kişinin siz olduğunu nerden bilebilirdim. Sizi merak ediyordu fakat bire bir görüşmeye ne kadar istekli olduğunu bilemezdim. Malum babasıyla arası iyi değildi ve polis bir kızıydı. O’ nu da anlamak gerek.

Genç : benim o’ nu mutlu ettiğimi nerden biliyordunuz ? telefonda öyle demiştiniz.

Kadın : rahmetlinin pelşini kötü talihi hiç bırakmadı. Ailesiyle yaşadığı sürtüşmeler, en yakın arkadaşlarını kaybetmes, ölümüne şahit olduğu dayısının minik bebeğinin üzüntüsü ve aldığı depresyon ilaçları epey yıprattı o’ nu. Son günlerinde ise mutlu gözükürdü gözüme. Sizi anlatırken dahi heyecanlanırdı. Hayata yeniden bağlanmasında ve yerine gelen özgüvenin rolünüz büyüktür.

Genç : onlara misafirliğe gittiğimiz gece, sizi rahatsız edecek bir sırrı bana söylemesi tedirgin olmanıza neden olmadı mı ?

Genç doğrudan konuya girmişti. Kadınla konuşmanın başından beri dominant bir konuşma üslubunu benimsemişti. Bu gereksiz imalar ve kadını sözde köşeye sıkıştırma çabaları yersizdi. Arada kapıldığı karşı tarafı linç etme tutkusu,tüm günahkarlardan alınacak bir intikamın sembolik temsiliydi. Oysaki kızı hiç görmediği halde o’ na duyumsadığı sevgi bile geçici bir hevesin etkisinden çıkmış olabilirdi. Genç üzerine yüklediği yargıçlık göreviyle kadını yargılıyordu. Ve bundan aldığı haz ile merak ettiği o malum soruya zemin hazırlıyordu.

Kadın : haksızlık ediyorsunuz. Ne sırrından bahsediyorsunuz ? size ne anlattı hakkımda ? bilmek hakkımdır.

Genç : her şeyi, hakkınızda her şeyi anlattı hanımefendi.

Kadın bu cevap karşısında ne söyleyeceğini bilememişti. Bir insana : “hakkında her şeyi biliyorum” demenin ruh üzerinde yaratacağı ürpertiyi şimdi bu kadın yaşıyordu. Demek yeğeni anlatmıştı her şeyi. Birlikte girdikleri cinsel münasebetleri ve daha çok kendi emrivakisi ile yapılmış zevk alemlerini.

Kadın : ne mesela söyleyin. Şüpheye düşürmeyin insanı.

Genç : hala diretmenize anlam veremiyorum. Ağzımdan dökülecek sözlerin iğrençliğine siz dayanabilirsiniz belki ama ben dayanamam. Ne de olsa o iğrençlikleri yaşarken karşı tarafın yani ölen yeğeninizin psikolojisini önemsememişsiniz.

Kadın : lütfen ! lütfen haksızlık ediyorsunuz. Ben onu kendi öz evladım gibi sevdim. (kadın ağlamaya başlar)

Genç : kendi öz evladınız gibi tabii. Zaten o konuya da geleceğiz. Öz evladınıza ve size. Ağlamayı kesin lütfen.

Kadın : ne , ne demek istiyorsunuz ?

Genç : öz yeğeninizle yaşadıklarınız ortada. Merak ettiğim şey ise ; gözü dönmüşçesine öz yeğeninin bedeni üzerinden zevk alemlerine dalan bir kadının aynı gözü dönmüşlüğü ve azgınlığı öz oğluna yansıtıp yansıtmadığıdır.

Kadın : terbiyesiz, ne demek istiyorsun sen ? (ayağa kalkar ve tokat atmaya hazırlanırken gencin müdahalesi ile karşılaşır)

Genç : (genç, kadının kolunu tutarak) unutmayın ki bu sorunun cevabını rahmetli de merak ediyordu. Ne yazık ki fırsatını kollayıp size sormaya ömrü yetmedi.

Kadın : yalan, yalan söylüyorsun. O içinde fesatça sorular biriktirmezdi. Ölmüş bir insanın arkasından iftira atıyorsun. Suç bende, nerden güvenirim insanlara da çağırırım. Git buradan iğrenç herif. Git burdan söylediklerinin hepsi yalan.

Kadın bağrınmaya devam ediyordu. Bulundukları katta kimse olmadığı için garsonlar sesleri duyup cafenin basamaklarından yukarı çıkıyordu. Genç ise yanından geçip giden garsonların şaşkın bakışları altında mekandan çıkıyordu.

Şimdi gideceği adres kızın gömüldüğü mezarlıktı. Kadının buluşma yeri için attığı mesajda buradan da söz etmişti. Olur ya doğrudan mezarlığa gitmek istenirse gencin kolayca bulması için mesajında kızın gömülü olduğu yer de yazılıydı.

Genç bir taksiye atladı yolda. Mezarlığın adresini söyledi. Nedense az önce ortalığı karıştıran kendisi değilmiş gibi bir havası vardı. Kadınla yapacağı konuşmaya daha önce hazırlanmıştı. Ve üslubunu da ona göre tayin etmişti. Görevini tamamlamış kadını deliye çevirmişti. aslında buna hakkı yoktu. Kimseyi yargılayamazdı. Ama kızın ölümü ve yengesinin yaşarken o’ nu cinsel doyum aracı gibi kullanması genci üzmüş ve birilerini suçlamaya yöneltmişti. Hıncını da yine kızın yengesinden almıştı. Kız yaşasaydı belki tasvip etmezdi ama genç kararını çoktan vermişti. Bir zamanalr içlerine girdiği günahkarların sırlarını yüzlerine vurmak, gerçeklerle yüzleştirmek istiyordu. Kızın sarsıcı ölümü bunda etkiliydi ve ilk diyeti yengesi ödemişti.

Bu iç konuşmalar ve yapılan muhakemeler taksinin durmasıyla son buldu. Mezarlığa gelmişti. Elindeki adreste mezarın kordinatları ve rahmetlinin adı – soyadı yazıyordu. Girişteki görevliye gösterip kızın mezarını bulmasında yardım istedi. Mezarların arasında yürürken kızın ölüm haberini almadan önceki ruh haline büründüğünü hissetti. Ortamın kasvetli havası içini sıkıyor, kızı yaşarken göremediğine yanıyord. Onunla göz göze gelmek, canlı bir şekilde karşısında görmek çok isterdi. Sağlığında göremediği kızın mezarına gidiyordu.

Görevli mezarı işaret ettiğinde genç heyecanlamıştı. Ağır adımlarla görevlinin gösterdiği yere ilerliyordu. Mezarın başında siyahlara bürünmüş bir kadın elinde kuran, dua okuyordu. Gencin kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Mezara yaklaştıkça siyahlara bürünmüş dua okuyan kadın da büyüyordu gözlerinde. Annesi olabilir miydi ? mezarla arasında 10 metre kala kadın yüzünü gençten yana çevirdi. Kızın yüzünü andırıyordu sureti. Annesi olduğu kuvvetle muhtemeldi. Etrafta kimsecikler yoktu. Kadın da şaşırmıştı genci gördüğüne ama sonra yine çevirdi yüzünü, dualarını okumaya devam etti. Genç heyecanlamıştı. Kız masumiyetini annesinden almıştı. Kadının yüzünde bir yıkımın izlerine rastlasa da o masumiyet ve temizlik silinmemişti mübarek yüzünden.


Genç mezarın başına gelmişti. Kızın annesi ise başını kaldırmadan dualarını mırıldanıyordu. Genç, bildiği duaları okuyarak kızın ruhuna gönderdi. Bir süre sonra kızın mezarı başında toprağa dokunarak öylece bekledi. Sonra bir el hissetti omzunda. Geriye döndüğünde kızın annesini ağlamaklı yüzüyle gördü. Kadın, kızının mezarı başında yalnız olmadığını bilerek gence sarıldı ve ağlamaya başladı. Kelimeler kifayetsiz kalmıştı. Genç ise sonu mezarlıkta biten serüveninde uzun zamandır yapamadığını yapıyordu ; kızın annesine sarılmış ağlıyordu.

20 Şubat 2013 Çarşamba

Şeytanın Sev Dediği part 7



Gök kubbenin değişmez yazgısıdır ; bu saatlerde kaç çanağı gözlerin andırması. Kızıl mavilikten gri ve tonlarına gecenin habercisidir ; ezanların normalinden hızlı okunması. Akşamüstü melankolisinin evlere uğradığı andır ; kırkı çıkmamış bebeklerin ağlaması.

Ve melankolinin uğramadığı bir ev kalmıştır, en sona bıraktığı.

Genç , içinde bir sıkıntı ve keder ile beklemektedir. Neyi beklediği meçhul olsa da çözememektedir bulunduğu ruh halini.

Yaklaşık iki saat olmuştu evine geleli. Yolculuk boyunca içinde duyumsadığı sebepsiz bir keder ile yolları katetmişti. Ara ara cam kenarında dalıp gitmişti uzaklara. Normale dönsün istiyordu ruh hali, tıpkı kızla yazıştığı o mesut gecelerde olduğu gibi. Hoş, dönüyordu işte evine, o zaman niye ruhu veriyordu velveleyi ? neyin telaşıydı bu ? bir an önce inanmak konuşmak istiyordu onunla. Konuşmak, sesini duymak istiyordu. Akşam yemeğine geciken kocalarını merak eden kadınlar gibi merak ediyordu kızı.

Yorgunluğunu atmak için sıcak bir duşa girmişti. Ama nafile. Suyun stres alan mucizevi etkisdi bile rahatlatmıyordu ruhunu. Bedeni suyun altında çözülse de ruhu kaskatı kesilmişti, çözülmüyordu. Uzun zamandır böylesine değişik duygular yaşamamıştı.

İçinde garip bir telaş oturdu günahkarlar alemini karşıladığı odada. Ne yaşadıysa bu oda da yaşamıştı. Tarihi bir yanı vardı kendi nazarında. Aynı zamanda gözlerini dünyaya ilk açtığı mekandaydı. Şimdi de günahkarlardan gelen mesalara göz atıyordu. Abisiyle ilişkiye yaşayan kızdan, teyzesine ve annesine ilgi duyana kadar her cinsten günahkarın mesajlarıydı bunlar. Gözleri kızı aradı. Online değildi. Ama bir mesaj vardı iki gün öncesinden :

“Size ulaşmam gerektiği için yeğenimin hesabından mesaj yolluyorum. Ben yengesiyim ve sizinle acilen görüşmek istiyorum. Yanlış anlamayın lütfen ! sadece görüşmek istiyorum. Önemli bir konu üzerinde ikimizin de bilmesi gereken şeyler var. Telefon numaram : **** *** ** ** mutlaka arayın !”

Genç bir an için duraksadı. Mesajı iki üç defa daha okudu. Önce bunu bir şaka olabileceğini düşündü. Kızın yaptığı bir hınzırlık diye tahmin etti. Belki de telefon numarasını tasarladığı bir şaka yoluyla vermek istiyordu. Kız tarafından denenmek için de atılmış olabilirdi. Ama buna ne gerek vardı ? neyi sınamak derdindeydi ? daha düne kadar numarasını vermek de direten o değil miydi ?

Peki ya gerçekten mesajı atan yengesiyse ? çünkü yengesinin kendisinden haberi vardı. Kız anlatmıştı her şeyi hatta kefil olmuştu ona. Sırlarını bilen üçüncü kişi olarak aralarında yer etmişti.

Genç kafa karışıklığı içersindeydi. Zihninde patlayan flaşlardan kurtulmasının en iyi yolu kızı aramaktı. Evet o numara kıza ait olmalıydı. Buna inanıyordu. Şakacı bir üslupla mesaj atarak numarayı arayıp aramayacağını deniyordu aklı sıra.

Heyecan içinde ekranda yazan numarayı telefona girdi. Artık arayıp aramamak bir tuşa basmasına bağlıydı. Bir an için kızla tanıştığı gün aklına geldi. Bir “merhaba” ile başlamıştı her şey. Ve olayların akışı buraya kadar sürüklemişti onu. Şimdi soğukkanlı olmalıydı.

Genç, iç konuşmalarına kayıtsız kalarak bir an bastı tuşa. Telefon çalıyordu ve bu şekilde üç defa çaldı.

...

Kadın : alo

Genç : alo ***** ile mi görüşüyorum ?

Kadın : ben kiminle görüşüyorum ?

Genç : mesaj atmıştınız arayın diye.

Kadın : siz o musunuz ? hani yeğenimle yazışan kişi. Ben yengesiyim. Kusura bakmayın telaşım için. Bilmeniz hakkınızdır diye arayın dedim. Sizin görüşmem gerek.

Genç : buyrun görüşüyoruz. Ayrıca ***** nerde ? ve neden sizinle görüşmem görüşüyorum ?

Kadın : aslında bu telefondan olacak iş değil. Görüşmemiş gerek. Lütfen heyecanımı anlayın. İlk defa tanımadığım bir erkekle bu şekilde konuşuyorum. Ama mevzu muhim ikimizi de ilgilendiriyor ; ***** öyle değil mi ? (ağlamaklı bir sesle)

Genç : hanımefendi anlamıyorum sizi. ***** nerede ? ne hakla onun hesabından mesaj atarsınız ?

Kadın : haklısınız sonuna kadar. Allahım, yüce Allahım ! bugünleri de mi görecektik. Neler yaşıyoruz böyle. (kadın ağlamaya başlar)

Genç : hanımefendi neden ağlıyorsunuz ? ne oldu ? bir şey mi oldu ?

Kadın : öldu ya öldu. Günahlarımın kefaretini ödüyorum. Allahım ! … lütfen kusuruma bakmayın tutamıyorum kendimi. Şu an içinde bulunduğum durum … ***** yavrum öldü o. Masum, gencecik yaşta, Allah’ ın sevgili kuluymuş, aldı onu yanına.

Genç kulaklarına inanamıyordu. Kız ölmüştü. Ama bu nasıl olur ? kalbinde hiç ölmeyecekmiş gibi taşımıştı onu.

Genç : nasıl olur ? ***** değil mi ? nasıl oldu ? yani ne ne zaman ? nasıl ?

Kadın : beş gün oldu, trafik kazası … babası yaralı kurtuldu. Konuşamıyorum şu an lüften görüşelim sizinle. Sizden bahsetmişti bana. Seviyordu sizi. Her şeyini anlatmış, sırdaş olmuşsunuz ona. Benimle de ilgili bazı şeyler … sizinle görüşmem gerekiyor.

Genç, elinde telefon, hoparlörde ağlayan kadının sesi, öylece donup kalmıştı. Hayat durmuş gibiydi o an. Boşluğa dalıp düşündüğü tek şey ; kızın nasıl olur da ölebileceğiydi. Aklının ucundan bile geçmeyen şey başına gelmişti. Bir şokun içersinde kadının ağlamaklı sesine kulak kabartıyordu.

Kadın : duyuyor musunuz beni ? biliyorum çok zor dayanması. En çok annesi kahroluyor. Cenazesine çağıramadım aklıma gelmediniz olayın şokuyla. Belki de onu en çok siz mutlu ettiniz hayatı boyunca. Buluşamadınız ama en çok sizi merak ediyordu ama korkuyordu babasından.

...

Kadın : orda mısınız ?

Genç : evet.

Kadın : zor biliyorum zor. Sizi onun yerine görmek isterim. Nedense vasiyeti gibi görüyorum bu durumu. Bir abla kazandınız aslında. Onun sevdiği, kefil olduğu bir sırdaşısınız.

Genç : benim hakkımda ne anlattı başka size ?

Kadın : şu an gerçekten bunları anlatacak durumda değilim. Hem bu telefondan olmaz. Gelin görüşelim, rahmetlinin ruhuna bir fatiha gönderirsiniz mezarının başında.

Genç : peki öyleyse. Buluşma yerini mesaj olarak atarsınız. Şu an yalnız kalmak istiyorum. Bu arada şunu iyi bilin ; ki görüşme faslı kısa sürecek. Çünkü ben sizin günahlarınızı dinleyecek değilim. Sırlarınıza vakıf olmam hiçbir şeyi değiştirmez. Ben sadece rahmetliyi anmak ve mezarı başında bulunmak istiyorum.

Kadın : haksızlık etmeyin lütfen ! bir günahkarın yasına haksızlık etmeyin. Seviyorum onu şüphe götürür mü ? sizi onun yanına götüreceğim. Ebedi istihratine gönderirsiniz duaları.

Genç kapattı telefonu. Keşke hiç aramasaydım diye iç geçirdi. Olayın şoku hala üzerindeydi. Gözleri doluyor ama ağlayamıyordu. En son ne zaman ağlamıştı onu da bilmiyordu. Oysa şu an hüngür hüngür ağlamak, içini boşaltmak istiyordu. Bir “merhaba” ile başlayan serüvenin sonu Azrail’ in kanatları altında bitmişti.

Beş dakika öylece düşündü genç. Yaşadıklarına bir anlam vermeye çalışıyordu. O esnada telefonuna mesaj geldi. Açıp okuduğunda kızın yengesinden geldiğini anlamıştı. Buluşacakları adres yazılıydı.



17 Aralık 2012 Pazartesi

Şeytanın Sev Dediği part 6


Güz mevsimine özgü renkler kampüsün siluetinde romantik aşk filmlerinin sonbahar temasını anımsatıyordu. Yerleri soluk sarımtrak - kahve tonlarına bürüyen kurumuş yapraklar el ele dolaşan sevgililerin ayakların altında çıtır çıtır ediyordu. Güneşin tenleri yalayan son ışınları altında çimlere sereserpe yayılmış çömezlerin ‘ üniversiteli ‘ olmalarındaki mutluluk gözlerinden okunuyordu.

Genç ise tüm bu doğa ve insanlık hallerini bir amfi salonunda pencereden bakarak izliyordy. Uzaklara dalış ve profesörün bir türlü istikrara kavuşmayan sesinin perde perde yükselişi … bir müddet dikkati derse verme, ilerleyen dakikalarda bozulan konsantrasyon içte bir duyumsama ve yine uzaklara dalma. Başı sonu aynı bir kısır döngü içinde geçmeyen fena saatler …


Can sıkıntısının had safhada olduğu bir ortadam insanların akıllarından neler geçtiğini tahmin etme oyunu bile kabak tadı vermeye başlamıştı genç için. O başkalarının neler düşündüğünü merak ediyordu. Peki aynı şeyi kendisi için merak eden var mıydı ? ihtimal bile vermezdi. Örneğin bu cırtlak sesli profesörün dün gece hanımı uyurken internetten yasaklı siteleri girme mücadelesi kimsenin aklına gelebilecek bir ihtimal değildir. Ya da en önde oturmuş 1 saattir can kulağıyla hocayı dinleyemeye çalışan türbanlı kızın sanal alemde bir nickname arkasına sığnıp ortalık orospusu olarak kendini tatmin etme çabası hiç mi hiç kimsenin aklına gelmez.

Dersin kasvetli havasını değiştirmek için gözleme dayalı yaptığı güldürücü iç konuşmalar gencin yüzünde kimsenin anlam veremeceği bir tebessüme neden oluyordu. “gören oldu mu ?” korkusundan uzak, “kim ne der ?” telaşını manasız bulan, sahipsiz bırakılmamış bir tebessüm bu. Bir özgüven patlatmasın etrafa saçılan laları gibi tebessümü de kayıtsız bir sürükleyişte “kim ne der ?” korkusunu ve utangaçlığını yakıp geçiyordu.

Şüphesiz ki bu özgüvenli dik duruşunu daha iki hafta önce sohbet ettiği günahkarlar aleminin ifşa olmuş kızına borçluydu. Gencin aklından hala çıkmamıştı. Tabuları yıkan hayatı ve yaotığı konuşmalarla bu kızın ruhuna değdirdiği sihirli değenek hal ve hareketlerinde garip bir etki yaratmıştı. Bu etki insan ilişkilerinde kendisine avantaj sağlıyordu.

Günlük hayatın keşmekeşi içinde kaybolup giderken bile kızın üzerinde bıraktığı etkileri fark edebiliyordu. Aynı duyguları kızın da hissettiğini biliyordu. Aralarında mutualist bir ilişki vardı. Her iki taraf da birbirinden çok şey öğrenmişti. Her ne kadar kızın sahici hayatı çarpıcı olsa da genç ile yaşadığı deneyim akranlarıyla arasında fark oluşturuyordu.


Genç bu serüven devam etsin istiyordu. Kızdan numarasını alamasa bile ilerde alacağını belki de buluşacaklarını tahmin ediyordu. Onu en çok meraklandıran bu ilişkinin sonunda ne olacağıydı. Kızın iç dünyası cezp ediciydi. Cinsel sohbetlerden öte en ilgi çekici yanı buydu işte. Akranlarından hatta yaşça kendinden büyüklerden bile farklı bir üç dünyası vardı. Bulunduğu yaş karakterine elbet yansıyordu, bu son derece olağandı. Ama önemli olan yaşanmışlıklardı. Kızda da bundan bolca vardı.

Aslında korkuları da yok değildi. Kızın onu unutması gibi, ondan sıkılması gibi korkuları vardı. Hem unutsa ve sıkılsa ses edemezdi. Çünkü kıza işlemiş gibi anlattığı günahlar gerçeği yansıtmıyordu. Kıza bunu itiraf ettiğinde hoşgörüşüyle karşılaşması ister istemez genci utandırıyordu. Ortada biri sahici diğeri sahte iki hesap vardı. Sahte olan kendisiydi, kullanılıp atılsa sitem etmeye hakkı olmazdı. Özsellikle kızın numarasını vermeyişi, “ilerde belki” diye unut vermesi sahte oluşunda önemli etkendi.

Bir yandan da ‘baba’ faktörü vardı. Kızın korkuları vardı. Düzenli olarak aldığı anti depresanları da işin içine katarsak bazı davranışlarının gençle alakasız olduğu saptanabilir.


Bütün bunların yanında gencin karşı karşıya olduğu bir gerçek daha vardı ; o da kızın yengesiyle yaşadığı cinsel deneyimdi. Nedense bu konuda kızı suçlayamıyordu. Onun mağdur olduğunu ve yengesinin dayatmasıyla yasak bir ilişkiye sürüklendiğini düşünüyordu. Kızı suçlu bulduğu konu ise öz yeğenine -yengesinin oğlu- karşı hissettikleriydi. İstemsizce girip çıktığı kıskançlık buhranlarından utanma sebebi de buydu. Kızın kendisine aşkla yakın duygular hissetiğini itiraf ettiği gece ona yeğenini anısatmıştı. Gereksizce bir sitemdi bu. Kız da bunu gereksiz bulmuş ve asıl ilgilendiği kişinin gencin ta kendisi olduğunu belirtmişti. İşte bu noktada kızın açık sözlülüğünü sindirmekte zorlanan bir insan portresi görevindeydi. Birçok günahkarı dinlemişti ve bundan zevk almıştı. Ama şimdi gelen çok farklıydı. O diğerleri gibi değildi. Kız anlattıkça hayretlere düşmüş, kıskanmış, seyrek de olsa haz almıştı.

Neyse ki bu ayrılık 1 hafta sonra sona erecekti. Bayram dönüşü için söz vermişti. Sözünü tutacak, samimiyetlerini bıraktıkları yerden devam ettireceklerdi. Hayatın yoğun temposu zamanın akışını hızlandırıyor, iple çekilen günleri yaklaştırıyordu.

Genç, içinde duyumsadığı tatlı bir heyecanla dersin biteceğini sezip toparlanan arkadaşlarını izliyordu. Yüzünde beliren tebessüm hala yerindeydi. Kimsenin bilmediği ve asla bilemeyeceği bir sırrı saklarmış gibi havası vardı. Yüzünde alaycı bir ifade, topraklarına ayak bastığı yeni gezegeninden sınıftan birlikte çıkan profesöre ve türbanlı kıza el sallıyordu.



14 Aralık 2012 Cuma

Şeytanın Sev Dediği part 5


SON GECE

Her şey çok hızlı gerçekleşmişti. Kızla tanışması, sohbetin cinsel doyumlarla bir anlam kazanması, devamında kızın itirafları ve gence karşı hissettikleri …


Genç, günahkarların yazılı olmayan ama her günahkarın bildiği “dün geceyi unutma” kuralını çiğnemekle kalmamış, “şeytanın sev dediği” bir kıza yürekten bağlanmıştı. Oysaki bu gece son olacaktı, evet ama şeytanın sev diyerek telkinde bulunmasının ve bu telkine uyarak kızı sevmesinin ödenecek bir diyeti olmayacak mıydı ?

Ayrılık an itibariyle gencin yüreğini karartan amansız bir dertti. Fakat bu sanal ilişkinin kefareti ayrılık acısıyla değil, ilerde gencin tüm benliğini sarsaracak bir olayla ödenecekti.


Son gecenin melankolisi altında kızdan gelecek bir mesaja kilitlenmişti. Yaşadıkları onca şeyden sonra bu bekleyişi uzun sürmedi.


Kız : nasılsın canım ?

Genç : iyiyim birtanem, sen nasılsın ?

Kız : iyi olmaya çalışıyorum.

Genç : evdekilerle yine sorun yaşamıyorsun değil mi ?

Kız : yok bir yaramazlık henüz.

Genç : ilaçlarını aldın mı ?

Kız :
aldım canım.

Genç : bu gece sana bir iyi bir de kötü haberim var.

Kız : kötü olanı söyle.

Genç :
bayrama kadar görüşemeyebiliriz. Malum benim de işlerim var.

Kız : anlıyorum canım. Peki hiç mi görüşmeyeceğiz ?

Genç : en azından şimdiki kadar değil. Gündüzleri yoksun zaten, geceleri de ben olmayacağım.

Kız : saygı duyarım, beklerim de. Senin de işlerin güçlerin var halletmen gereken. Şimdi iyi olanı söyle.

Genç : onu gecenin sonunda sürpriz olarak açıklarım.

Kız : hadi amaa !

Genç : ısrar etme böyle daha heyecanlı. Bu arada yengenle görüşüyor musun ?

Kız : off tamam. Okulum dolayısıyla fazla görüşemiyorum. Ama çağırıyor.

Genç :
evi temizleme bahanesiyle filan …

Kız : öyle de diyebiliriz.

Bu ana dek kız, önceki gecelerde gençten istediği ve yalvardığı şeyi unutmuşçasına olağan ve sakindi. Bir erkeği bu denli merak etmekten utanmış da ‘ifşa’ için diretmemekte karar almış gibiydi. Gençte buna şaşırıyordu. Daha düne kadar ki yaşadıkları sohbetten kızın gururu incindi diye düşündü. Bu arada ‘yenge’ konusunu kasten açmıştı. Kızın yengesiyle olan sırdaşlığına üçüncü bir kişi olarak katılmasıyla bu konuyu açmakta beis görmüyordu.

Genç : o malum soruyu sordun mu ? hani yengenle oğlu arasındaki …

Kız : müsait bir zamanda soracağım. Bu arada senden bahsetme fırsatı buldum ona.

Genç bir an için şaşırdı. Sonra aklına geldiği üzere kıza daha önce “sırrınızı bilen üçüncü kişiden yengene bahsetmeyi düşünmez misin ?” dediği aklına geldi.

Genç : nasıl yani ? hangi ara bahsedebildin ki ? nasıl tepki verdi ?

Kız : bir akşam misafirliğe geldiler bize. Odama gelmişti. Bir süre havadan sudan konuştuk. Sonra mevzu bahis erkeklerden açıldı ve seni söyledim. Önce kızdı. Yaşadıklarımızı anlatmama sinirlendi. Ben de sana kefil oldum. Senden hiçbir zarar gelmeyeceğini ona söyledim. Bana güvenir. Dikkatli olmamı söyledi. İçerden bizimkiler çağırınca gitmek zorunda kaldı.

Genç : biz de ona güvenmeli miyiz ? oğluyla yani kuzeninle iletişimi nasıl bilmiyoruz.

Kız : tabiiki güveneceğiz. Nasıl ki sana kefil oldum ona da olurum. Hiç şüphen olmasın bu konuda.

Genç : sana güveniyorum canım. Yalnız mısın oda da ?

Kız : evet, yattı bizimkiler.

Genç : üstünde ne var ?

Kız : ooo başladık yine :)

Genç :
istemiyor musun ? yoksa bu gece havanda değil misin ?

Kız : havamdayım canım. Üstümde göbek kısmı açık yüzücü atleti, altımda şortum var.

Genç : siyah mı yine hepsi ?

Kız : külodum bile desem …

Genç : şu an masada mısın ? yatakta mı ?

Kız : masadayım.

Genç : o masanın altında olmak isterdim.

Kız : seni yaramaz seni :)

Genç : şortunu sıyırırdım, külodunu da. Tertemizdir şimdi orası. Yalardım uzun bir müddet nefes alış verişini duyardık. Abansızca bastırırdın kafamı iyice.

Kız : evet canım evet.

Genç : ne yapıyorsun şu an ?

Kız : elim külodun içinde ıslak azıcık

Genç :
bu gece farklı şeyler deneyeceğiz. Sana söylediğim şekilde pozisyonlara gireceksin. Yatağa geçebilir misin ? orada yazışsak …

Kız : geçerim aşkım

Genç : vazelin ya da krem var mı odan da ?

Kız : bir saniye bilgisayarı kaldırıyordum. Banyodadır yanımda yok.

Genç :
gidip alamaz mısın ?

Kız : ses yaparım şimdi. Hem heyecanlandırıyorsun beni :)

Genç :
olsa iyi olurdu neyse sen hazırlan.

...

Kız : tamam canım yataktayım.

Genç : şimdi sana bazı talimatlar vereceğim. Bir süre okuyacaksın beni. Arada dayanamaz yazarsın zaten. Yanındaymışım gibi hissetmeni istiyorum.

Kız : tamam dinliyorum.

Genç : dizüstü otur. Bilgisayara doğru uzanırmışçasına eğil. Kalçaların havada kalsın biraz. Külodunu sıyır bacaklarına kadar. Bekliyorum seni.

...

Kız : tarif ettiğin vaziyetteyim şu an.

Genç :
tamam aşkım parmaklarınla aç deliğini biraz, ıslat elinle. Arada git gel yap. Yatağın gıcırtıları karışsın seslerimize. Beni oku sadece arada yazarsın.

Birbirine uzak bedenlerin son gece valsi başlamıştı. Tenler değmese de kalpler ortak günahın hazzıyla atıyordu. Günahları fantezilere büründükçe tabuları yıkmanın zevki bir kat daha artıyordu. Unutulmayacak bu son gece, masum ve kendini suçlayan bir kalbin sahibiyle mezarına kadar gidecekti.

Genç yazdıkça kız okuyor, karşı tarafın zevk alıp almadığını merak ediyordu. Ne aldığı ilaçlar ne de gittiği terapiler, gerçek zevk ve mutluluğu burada yaşıyordu. İçinde bulunduğu durum bastırılmış duygularının açığa çıkışıydı. Düştüğü zevk aleminden erkeğine sesleniyordu :


Kız : erkeğiiiim evet yaz lütfen devam et sahip ol bana, aşkına.

Genç : arkandan git gel yapıyorum, kalçalarına çarptıkça çıkan sesler odayı dolduruyor. İnliyorsun altımda amın sulandı, daha hızlı gidip geliyorum.

Genç : yüz üstü çevirdim şimdi. Yüzüme bakıyorsun.

Kız :
eveet masumca, utangaç ama arzulu.

Genç : kalçalarının altına yastık koyuyorum öyle giriyorum daracık ve tertemiz amına. Memelerini okşuyorum, eğilip öpüşüyoruz bir süre o şekilde şehvetle. Sahip ol bana diye fısıldıyorsun kulağıma. Tempoyu arttırdık. Sallanıyor tüm bedenin, arttı bağrışların.

Kız : offfffff devaaam

Genç :
tam o sırada kaldırıyorum seni, kucağımdasın. Sırtını gardroba dayadım, öpüşüyoruz, hala içindeyim. Ayakların yerden kesildi, zıplıyorsun benimkinin üstünde, bacaklarını belime doladın. Ellerinle boynuma tutunuyorsun.

Kız : tut beni aşkııım sakın bırakma.

Genç : gözlerin kayıyor, zıpladıkça benimkinin üstünde memelerin sallanıyor tempoyu arttırdık. Bacaklarını iyice doladın belime daha sert vuruyorum amına, kendinden geçtin. Aşkım boşalıcam yatağa bırakıyorum seni.

Kız : bırak aşkım boşal istediğin yere.

Genç :
memelerine boşalıyorum yüzünde anaç bir ifade …

Kız : senden olan her şey değerli benim için. Seviyorum seni.

Genç : sarılıyoruz birbirimize öpüşüyoruz uzun müddet. Tenlerimiz birbirine değiyor, hiç ayrılmamacasına. Sevişiyoruz yatakta, öpüyorum aşkımı, sahip olduğum kadını. İster misin bir daha

Kız : lütfeeen !

Genç :
doğruluyoruz yerimizden, yatıyorsun sırt üstü. Koyuyorum kalçalarına yastığı. Yüzünde anaç duygularla bekliyorsun. Giriyorum amına yavaş yavaş, daracık ve sıcacık amına giriyorum. Ben girdikçe yanakların pembeleşiyor, hızlanayım mı ?

Kız : hızlan aşkım sert ol, hızlaaan !

Genç :
hızlanıyorum git gide,amın sıcacık hiç çıkmamacasına girdim bikere. Yatakla birlikte sallanıyor bedenin de. Doğruluyorsun yerinden öpüyorsun dudaklarımdan. Nefes alış verişini duyuyorum, genişliyor burun deliklerin, artıyor inlemelerin. Sert bir şekilde giriyorum terledik ikimizde, birbirine çarpan et sesleri ve inlemelerin.

Kız :
erkeğiimmm aşkım.

Genç :
boşalmak istiyorum içine dayanamayacağım.

Kız :
içime boşal aşkım.

Genç :
korkmuyor musun ?

Kız : hayır lütfeen.


Genç : babanı karşına alır mıydın benim için ?

Kız :
herkesi, her şeyi, kim olursa … devam et aşkım

Genç : boşalıyorum içine, sıcacık ve tertemiz amından çıkartıyorum benimkini. Yorgunuz ikimizde, terliyiz. Üzerine yatıyorum, ellerini boynuma doluyorsun, aralıksız öpüşüyoruz dakikalarca. Çıplak bedenlerimiz tek vücut olmuşçasına dönüyor yatakta.

Kız :
seviyorum seni aşkım öpüyorum seni.

Genç :
yoruldun değil mi ? acıdı mı makatın ?

Kız :
açtım baya orayı, acımaz olur mu. Amım sulandı. Sen nasıl boşaldın mı ?

Genç :
evet canım. Zevk aldın mı ?

Kız : almaz olur muyum, toparlanayım biraz.

...

Genç : benim için senin tatmin olman önemli.

Kız : aynı şey senin için de geçerli canım. Mutlu ol yeter !

Genç : bir sürprizim vardı anımsarsan.

Kız : aa evet aklıma geldi şimdi. Yoksa , yoksa adını ?

Genç :
evet

Kız :
bekliyorum öyleyse.


Gencin kıza ifşa olma zamanı gelmişti. Ne zamandan beri düşünüp taşındığı şeyi yapacaktı. Yalnızca adını söyleyecekti. Bunun karşılığında da kızdan bir şey isteyecekti. Ayrı kalacakları süre içersinde yalnızlığını hafifletecek bir şey.

Genç : adım ******

Kız : ****** aman tanrım ne kadar mutlu oldum bilemezsin. Yokluğunda adını ansam yeter benim için. Teşekkür ederim aşkım.

Genç :
sesimi duymak da istemez miydin ? telefon numaranı versen …

Kız : canım benim, biliyorsun babam telefonumu karıştırır, takip eder sürekli beni.

Genç :
ankesörlü telefondan ararım bir şey olmaz.

Kız : öyle ama biliyorsun kendisi polis.

Genç :
5 dakikayı bile geçmeyecek görüşmeler olacak, seslerimizi duysak yetmez mi ?

Kız : burada seninle karı – koca ilişkisine varır cinsten konuşmalar yaptık.Telefonla görüşsek önce iyi bir arkadaş gözüyle değerlendiririm. Anlıyorsun beni değil mi ?

Genç : anlıyorum elbet. Burada yaptığımız konuşmaları oraya taşımayız. Önce yeni tanışmış insanlara özgü arkadaşlıklar kurarız. Ama daha düne kadar gerçek hesabımı istiyordun.

Kız :
canım ileri doğru bu dediğin olacak zaten. Şu an kendimi hazır hissetmiyorum. Malum babam …

Genç, kızın bu davranışı karşısında şaşırmıştı. Oysaki numarasını kolayca alacağını ve buna razı geleceğini düşünüyordu. Aralarında oluşan bağdan söz eden kız değil miydi ? öyleyse neden “hazır değilim” diyordu. Düne kadar aynı lafı ‘ifşa’ olma konusunda kendisi söylemişti. Şimdi de kız söylüyordu. Belki gerçekten hazır değildi ve ‘baba’ faktöründen korkuyordu. Fazla ısrar etmek istemedi.

Genç : tamam öyleyse canım. Yarın sabah gideceğim. Var mı söyleceğin bir şey ?

Kız : biliyorum ): umarım işlerin rast gider. sağ salim geri dön yeter. Öpüyorum seni.

Genç :
ben de seni.

Kız : peki hiç görüşemeyecek miyiz ?

Genç :
fırsat buldukça görüşürüz ama şimdiki kadar değil. Kendine iyi bak canım. Yatmam lazım.

Kız :
görüşürüz canım. Kendine iyi bak yeter. İyi geceler, öptüm.

Genç : sana da iyi geceler, tatlı rüyalar canım öpüyorum her yerinden.













11 Aralık 2012 Salı

Şeytanın Sev Dediği part 4

Güzel Bir Gün


Gözlerini açtığında saat öğleden sonrayı çoktan geçmişti. Yatakta geçirdiği her saniye zamanı aleyhinde işletiyormuş gibi bir korkuya kapıldı. Yerinden doğruldu, çevik bir hareketle attı üstünden yatak örtüsünü.


Sabah işe gitme telaşındaki bir insan benziyordu hareketleri. Zaman bir an için en değerli hazine olmuştu onun için. Aklından geçenler her zamanki senkronda çekirdek etrafında dönen elektronların hızıyla birbirine teğet geçiyor kimi zaman çarpıyordu.

Alışıktı beynin bu deli eden aktivasyonuna. Çoğu zaman kesip atası gelirdi başını gövdesinden. Dün gece yaşadıkları ve yakın zamanda bitecek olan mutluluğunu düşünüyordu. Çarpık yerleşen gece kondu mahalleleri gibi iç içe geçmiş düşünceler rahat bırakmıyordu onu. 1 - 2 saat sonra bu deli nöbetler bitecekti. Ve aklından geçenleri bir kedinin fareyi tuttuğu gibi tutacak, zamana koy vererek istediği gibi irdeleyip sorgulamaya vakti olacaktı.

Neyseki zaman hızlı akıp geçiyordu. Biraz önce beyin loblarına hoyratça çarpan düşünce dalgaları hızını kesmiş ve durulmuştu. Her sabah tekrarlanan bu rutin hadise sinir kat sayısını arttırıyor, asimetrik gördüğü her hareketi, davranışı ve sözü sahibiyle birlikte haşlıyordu. Şükürler olsun ki evde kimse yoktu. En kötüsü de bu olurdu zaten. Öbür türlü duvarlar çok acıtırdı ellerini.


Ayrıca uyandığından beri kalbinde değişik, uzun zamandır hissetmediği duygular canlanıvermişti. Garipsediği ve yabancı geldiği bu duygular ona dün geceden mirastı. Tıpkı sevdiği erkekten olan bir canı karnında taşıyan anne adayı kadınlar gibi yüreğinde ona mutluluk veren bir şeyler kımıldıyordu.

Sevilmek, sevildiğini bilmek ne kadar da güzel. Her gün onlarca kez çağrılan ismini öğrenmek için can atan birinin olduğunu bilmek ne büyük mutluluk ! aşk olmasa da aşka yakın duygulara layık olmak ne büyük onur ! işte uzun zamandır tatmadığı ve yabancı kaldığı duygular bunlardı.

Uzak kaldığı duyguların yanında bir de çok iyi bildiği, alışık olduğu, ona refakatlık eden kahrolası duygular da vardı. Yalnızlık gibi, çaresizlik gibi, ayrılık gibi …

Ayrılık vardı sonunda haz dolu gecelerden, günahlardan ve sevildiğini bildiği kişiden.


Ona bu gece söylecekti yarın gideceğini, uzun bir süre olmasa bile uzak kalacağını … o da zevkin sularına batırıp çıkaracaktı onu ve öyle uğurlayacaktı sevdiği meçhul kişiyi.

Bir an için ‘budala mutluluğu’ yaşadığını zanneti. Varsın ‘budala mutluluğu’ olsun ne olacaktı sanki ? mutlu olmayı istemek budalalık mıydı ? hem nerden çıkmıştı bu şimdi. Bir rüyanın içinde olduğu kanaatine nerden varmıştı ? bir rüyada olsa bile uyandırılmak istemiyordu. Sırtına yüzlerce kez balyoz da indirseler kayıtsız kalacaktı ikazlara ve telkinlere.


Sevildiğini bilmek mutluluğu tetiklediği gibi “bu hayatta sen de varsın” mesajını da veriyordu. “Var olduğunu” duyurmak için illa kalem ve kağıda sarılmak gerekmezdi. Sevgiliden güzel sözler duymak, karşılıklı bakışmak, öpüşmek, sevişmek hepsi ama hepsi varlığını tescilliyordu.



Sokağa çıkmalıydı. El ele tutuşan çiftlere, parklarda, korularda öpüşüp koklaşan sevgililere bakmalıydı. Eskisi gibi nefretle mi bakacaktı onlara ? “hayat budalaya güzel” deyip yanlarından mı geçecekti ? hayır ! güler yüzle bakacaktı onlara, salt mutluluğa ancak bu şekilde ulaşılabilirdi. Başkalarının mutluluğunu kıskanmayarak insanların sevinçlerine ortak olarak herkes gibi olmayı kabul ederek ulaşabilirdi salt mutluluğa.

8 Aralık 2012 Cumartesi

Şeytanın Sev Dediği part 3

En Uzun Gece

Bir kural vardır günahkar aleminde, yazılı değildir ama hepsi bilir, harfiyen uyarlar bu kurala istemsizce.
Nedir bu kural ?


Gün ışıdığı vakit her biri söz birliği etmişçesine susar ve unutur her şeyi. Tıpkı gece barda tanışılıp sevişilen kızı yatakta bırakıp çekip gitmek gibi. Kuralları budur ; unutmak ve unutabilmek

Devlet memuru ise içlerinden biri. Çoktan unutmuştur dün geceyi. Hanımı ve çocuklarıyla kahvaltı yaparken sabah taktığı maske vardır yüzünde.

Eğer önemli bir iş adamı ise, çalışanlarının gözünde ulaşılmaz gözüküyordur yine. Çünkü o da değiştirmiştir maskesini. Kibirli ve mağrurdur. Öğle molasında beraber yemek yediği, konuştuğu, şakalaştığı kodaman arkadaşları bilmez onun bir pedofili olduğunu mesela.

150 kişilik bir amfide herkesin can kulağıyla dinlediği, dersinden geçebilmek için uğraşılan profesörün dün gece hanımı uyurken ‘incest pornoları’ izleyip mastürbasyon yaptığını kimse bilmez mesela. Öğrencilerinin aklının ucundan bile geçmez. Unutmuştur o da dün geceyi ve maskesini takmıştır derse girmezden evvel.

Bizim genç de unutmuştu her şeyi. Tıpkı dün gece yazıştığı kızın unuttuğu gibi.

Vampirlere benzer onların yaşantısı. Güneş doğunca işlenen günahlar tabutlara sıkıştırılır ve gece oluncaya dek bekletilir. Yalnız işlenen günahlar mı ? tabiiki de hayır ! gece büründükleri değişik yüzlerce karakter ve maske tabutlara konulmuştur. Ne zamanki batan güneşin kızıllığı çepeçevre edecek onları, işte o zaman tabutlar açılacak ve nadasa bırakılan iç dünyalar, karakterler, maskeler ortaya çıkacak.

Tanrı geceyi yaratırken, kullanırının üzerine sereceği uçsuz bucaksız siyah örtünün altında işlenecek günahlardan haberdardı elbet. Belki de bu yüzden saatlerce kaldırmıyor siyah örtüyü üzerimizden. Rahatça ve umarsız düşülen kepazelikleri, rezaletleri sevdiği kullar görmesin diye. Bari onları uzak tutmak için tüm kötülüklerden …

Gün boyunca beklenen olmuş ve hava kararmıştı. Günahkarlar için yeni bir gün başlıyordu. Toplum içinde takılan maskeler can sıkıcıydı ve çıkarılmalıydı. İki yüzlülük resitali başlamıştı. Yalnız bir şey eksikti. Kız yoktu ortada. Genç uzun zamandır bekliyordu onu. Dün gece yaşananlardan sonra utanmış ve gizlenmek istemiş olabilir miydi ? bu ihtimal gencin de aklına gelmişti ama üzerinde durmadı. Gene eskisi gibi devam edecekti yazışmaları.



En nihayetinde genç haklı çımıştı, kız online durumdaydı. Bir süre bu duruma kayıtsız kaldıktan sonra sohbeti başlatmak istedi.

Genç : nasılsın ?

Bilmeden de olsa en uzun geceyi başlatan taraf olmuştu. Bu gece kızla arasındaki ilişkinin miladı olacaktı.

Kız : iyi değilim Babamla tartıştık.

Genç : neden ?

Kız : normal biz de bu tarz şeyler. Sahi senden bir şey isteyeceğim. Gerçek hesabını verir misin ?

Genç : nerden çıktı şimdi bu ?

Kız : merak ediyorum seni. Gerçek hesabından yazışalım, adını söyle lütfen.

Beklenmedik bir durum söz konusuydu. Kız gencin ifşa olmasını istiyordu. İlerde böyle bir istekle karşılacağını aklına getirmemişti. Onun için gizlilik esastı. Ve tüm günahkarlar için aynı şey geçerliydi. Genç kendini ‘günahkar’ olarak lanse ediyor ve onların yazılı olmayan kurallarını prensip meselesi yapıyordu.

Genç :
bunun pek de bir önemi yok.

Kız : benim için var. Bak sakın benden korkma, sana zarar gelmeyecek. Gerekirse hayatımı ortaya koyarım bunun için. Yani ifşa olduğun vakit kötü bir şey olmayacağına dair.

Genç :
korktuğum filan yok hem beni niçin merak ediyorsun ?

Kız : lütfen ! çünkü her gece konuştuğum insanın nasıl biri olduğunu merak ediyorum.

Genç : bak benim bu hesabı alış amacım farklıydı. Aslında seninle yani her şeyi açık ve net olan gerçek bir hesapla konuşmamam gerekirdi. İlerde “ifşa ol” talebinde bulunabilirdin ve bulundun da. Bu şekilde iyiyiz hem büyüsü bozulması ilişkimizin.

Kız : kastettiğin şey cinsel sohbetler ise inan bana o zaman da devam ederiz. Lütfen !
Genç : bundan şüphem yok ama dediğim gibi büyüsü bozulur her şeyin.

Kız :
yalvarırım sana lütfeen !

Genç :
şaşırtıyorsun beni. İsmim cismim pek de bir önemi yok bunların. İfşa olursam hiçbir anlamı kalmaz konuştuklarımızın. Şekle önem verme. Bugüne kadar konuştuklarımız mühim sadece. Hem bakarsın.

Kız : çirkin ya da güzel olman farketmez. Ben seni merak ediyorum. Sana karşı farklı hisler belirliyorum. İnsanları uzakta da olsalar çözümleyebilirim. Sen evet sen iyi yüreklisin, güveniyorum sana lütfeeen !

Genç bu ani tepkinin şokundan sıyrılmış, daha gerçekçi düşünmeye ve olayları idrak etmeye çalışıyordu. Kızın samimi bir üslupla yazdıklarına karşılık itirafta bulunmaya karar vermişti. Kıza diğerlerine anlattığı gibi işlemediği günahları işledim diye anlatmış, karşı tarafı yalanlarına inandırmıştı. Bu iki yüzlüce tutumu kızın kendisine beslediği duygulara hakaretti. Büyü bozulmuştu ve kız diğerleri gibi olmadığını ispatlamıştı.


Genç : dinle beni ! sana bir itirafta bulunacağım.

Kız :
nedir ? ne oldu ?

Genç : beni muhattap alma ve kabul etme sebebin ortak günahımızın hazzı değil miydi ? yani bizi bir tuıtan şey bu ortak günah değil miydi ?

Kız : evet

Genç : öyleyse söyleyeyim sana ilk zamanlar inandırıcı bir dille işlediğimi anlattığım ilginiçeken tüm günahlar hayal mahsulüydü. Hiçbiri gerçek değildi. Bu sahte hesapla yazıştığım insanların hayatları ilgimi çekiyordu ve onlara da yalanlar atarak karşılıklı mutualist yaşamlar sürüyorduk. Ama sen onlardan farklıydın ve bunu ispatladın. Sana karşı bu yalanımı sürdüremezdim. Beni affet !

Kız : sen suçlu değilsin ki, insanları sınamak istemişsin o kadar.

Genç : peki inanmış mıydın bana ve günahlarıma ?

Kız : evet inanmıştım. Ama bunun pek de bir önemi yok. Önemli olan aramızda oluşan bağ.

Yapbozun parçaları birleştikçe gerçek su yüzüne çıkıyordu. Genç bu itirafı yaparken kızın tepkisini de merak ediyordu. Kandırılmış bir insanın gururu yoktu kızda. Aksine gencin affedilmesi gereken bir davranışı olduğunu düşünmüyordu. Bu durum genci ürkütüyor, kızın iç dünyasına şaşıyordu.

Genç :
bir heves olamaz mı hissettiklerin ve beni görme isteğin ? yaş itibariyle büyüğüm senden ve seni anlayabiliyorum. Zamanında ‘herkese tutulma’ rahatsızlığı bende de vardı.

Kız :
bir heves mi ? baksana yoksa sende beni diğer konuştukların gibi mi görüyorsun ? aramızdaki iletişime ne denli önem veriyorsun? hem inan bana yaşıtlarımdan daha fazla hayat tecrübem var. Bunları anladığını tahmin ediyordum.

Genç : kuşkusuz aramızda oluşan bağın ciddiyetini fark ediyorum. Sen diğerlerinden çok farklısın. Kıyaslama bile yapmam onlarla. Fakat bir ihtimalin üzerinde duruyorum diye ‘nankörlük’ ettiğimi sanma. Dediğim gibi beni görmeden etmeden kesin yargılara varıyorsun.

Genç ilerde pişman olacağı sözler söylüyordu. Konuşmasına iki yüzlülük bulaşmıştı. Çünkü kıza karşı olan hissiyatı, kızın ona karşı olan hissiyatından daha kuvvetli değildi. “aramızda oluşan bağ” derken bu tabiri öylesine kullanıyor, kızı hüsrana uğratmamak için “aslında öncelik sıram cinsel sohbetlerin hazzıydı” diyemiyordu.


Kız : yaşıtlarıma oranla çok şey yaşadım derken ciddiydim. Daha önce anlatmamıştım şimdi anlatayım en yakınlarım, iki kız arkadaşım öldüğünde kimse yanımda olmadı. Hayattaki gerçek dostlarımı kaybetmiştim ve yapayalnızdım. Kimse bu kızın hali nicedir demedi. Keza dayımın küçük kız bebeği gözümün önünde öldü. Depresyona girdim. Nasıl bir psikoloji içinde olduğumu düşünebilir misin ? psikiyatra gittim son zamanlarda sadece verdiği ilaçları alıyorum. Normalde bunları anlatmak istemezdim, anlatayım dedim. Şimdi lütfen yalvarırım söyle ismini kim olduğunu :(

Genç bir an için kendini ifşa edip etmeme konusunda tereddüt yaşadı. Ama buna gerek yoktu. Başta dediği buraya kendini ifşa etmek için gelmemişti. Kızın hali ortadaydı. Ondan bir zarar gelmezdi bunu biliyordu. Baba – kız arasındaki sürekli çatışmanın nedeni belli olmuştu. Sevgisizlikti temelde yatan neden. Kız daha önce genç haricinde hiç kimseye bu kadar açılmamıştı, belliydi. Belki gecenin sonuna doğru bir umut kapısı aralayıverirdi.

Genç : anlıyorum canım anlıyorum. Hakikaten farklı biri olduğunu sezmiştim.

Kız : hep yanımda olmanı istiyorum. Her zaman benim ol !

Genç :
ama böyle yaparak da korkutuyorsun. Sevginin en yoğun haline layık değilim belki de.

Kız :
lütfeeen, lütfen canım. Açıkla kendini adın ne ?

Genç :
kendini benim yerime koy. Bu zamana kadar hiç böyle konuşmamıştık seninle. Bir gecede artan bu merak ne diye ? sarfettiğin sözlerin manası çok büyük. Korkutuyorsun beni. Lütfen kendini benim yerime koy ve içinde bulunduğum durumu düşün.

Kız :
kendimi senin yerine koysam da duygularıma engel olamıyorum. Sana hiçbir zararım dokunmayacağına yemin ederim. Yalnızca seni merak ediyorum, kim olduğunu. Gözlerim doldu, ağlayacağım artık ne olursun lütfeen ! :(

Kız duygularında samimiydi. İçinde birikmiş olan sevgiye açlık onu şekilde konuşmaya itiyordu. Genç ise bu gecenin hayatında bir mihenk taşı etkisi bırakacağını anlamıştı. Daha önce hiç kimseden bu denli sevgi dolu sözler duymamıştı. Her şey yolunda giderken birden sırtına kaldıramayacağı ağırlıkta yük binmişti. Tökezliyor, ne diyeceğini bilemiyor, kelimeleri zar zor toparlayıp öyle yazıyordu. Kızın teselliye değil aşka ihtiyacı vardı.

Genç : bana karşı olan hislerine bir ad koyabilir misin ? aşk mıdır bu nedir ?

Kız : aşka yakın duygular ama aşk değil. Seni seviyorum. ♥

Genç :
aşkı biliyorsun yani ? unutma ki uzaktan da sevebilirsin beni, pek soyluca olur doğrusu. Sevginin en yalın hali …

Kız :
evet öyle ama kim olduğunu bilmek de hakkım değil mi ?

Genç : baksana hiç aşık oldun mu diye sormuştum önceleri. Üzerinde durmadan geçiştirmiştin. Madem bu gece eteklerimizdeki taşları döküyoruz, cevapsız kalmış sorumu da yanıtla bakalım.

Kız : hayır daha önce hiç aşık olmadım. Ama nasıl bir duygu olduğunu az çok tahmin edebiliyorum.

Genç :
yanılıyorsun tahmin bile edemezsin. Yaşamamışsın çünkü. Öyle ki şekilcilikten yanasın. Suretimi merak ediyorsun. Gerçekten seven bir insan hayaliyle de olsa yaşatır sevgisini.

Kız :
seni gerçekten çok seviyorum canım. Bu geceye has değil her gece has bir duygu sana olan sevgim.

Genç : ya kuzenin ? hani yaşça senden küçük olsa ilgi duyduğun, sevgi beslediğin, annesiyle yani yengenle cinseli hazlar yaşarken onu da yanında görmek istemedin mi ? ona karşı olan hislerinden sonra bana karşı hissettiklerin arasında bir tutarsızlık yok mu ?

Son yazdıklarında kızı köşeye sıkıştırma niyetinde olduğu belliydi. Ama içten içte derinlerde bir yerde gizlenen patlak vermiş bir kıskançlık krizinin etkileri de yok değildi. Yazarken bunu farketmiyordu. Rakibinin açığını yakalamış bir boksörün refleksiyle diziyordu sözcükleri heyecan ve öfkeyle.


Kız : ona karşı olan ilgiydi sadece. Nasıl olur da bir tutabilirsin onlarla sana karşı olan hislerimi. Senin yerini tutabilir mi onlar ? şimdi lütfen mutlu et beni söyle adını.



Kız : çok geç oldu ama yine de beklerim seni. Lütfen hayatım lütfen …

Genç :
bu gece yeteri kadar sağlıklı düşünme fırsatım olmadı. Her şey o kadar ani gelişti ki doğrusu ne dersem diyeyim yeni güne uyandığımda gözlerimi pişmanlıkla açabilirim. Yakın zamanda açıklarım bakarsın.

Kız :
tamam canım en yakın zamanda mutlu et beni. Umut verdin o bile yeter. Yatalım artık öpüyorum.

Genç : peki öyleyse ben de öpüyorum her yerinden. İyi geceler, tatlı rüyalar …






5 Aralık 2012 Çarşamba

Şeytanın Sev Dediği part 2



Günler geçtikçe kız ile gencin arasındaki diyalog da değişik yerlere kayıyordu. Genç işlediği sözde günahlarını ve içindekileri çoktan dökmüş, ama yine de gizli kalması gereken kişisel bilgilerini açığa vurmamıştı. Bu durum ilerde bazı sorunlara gebe kalacaktı. Kız yine de sesini çıkarmıyor ve sohbetin geldiği noktayı görerek anlatma sırasının kendine geldiğini biliyordu.


Ortak günahları kızın da ağzındaki baklayı çıkarmasına sebep olacaktı. Her şeyiyle gerçek olan kızın günahı da gerçekti ve sarsıcıydı. Kızın kendinden iki yaş küçük erkek kuzenine ilgisi vardı. Kuzenini banyoda mastürbasyon yaparken kazara gördüğü günden beri ilgi duyduğunu anlatıyordu. Genç için buraya kadar hiçbir şey sarsıcı değildi ama ilgi çekiciydi. Nedenini bugün bile anlamadığı bir kıskançlık krizi içten içte başlamıştı. Kendinden bir kez daha utandı. Kıza bağlandığını hissetti. Oysa yaradılışı kıskançlık krizlerine yabancı değildi ve bunu o da biliyordu.


Buraya kadar kızın anlattığı her şey olağandı. Sarsıcı olan gerçekler kız anlattıkça genç şaşkınlık içinde cinsel nirvanaya çıkıyordu. Bir sonbahar gecesi monitörden okuduğu hayata dair sarsıcı insanlık deneyimleri onu hayretler içerisinde bırakıyordu.

Kız yaşadığı deneyimleri hızlı hızlı yazıyordu : “banyo yaparken yalnız değilimdir. Çoğu zaman küçük kız kardeşimle yıkanırım. Onun yaşı küçük o yüzden sıkıntı yok. Bazen bizde bazen de yengemlerde iken banya yapıyorsam yanıma yengem de gelir, sırtımı keseler. Çoğu zaman vajinamla ilgilenir, parmaklar, tahrik eder ve eller.”

Tabii bunlar mesajların tasnif edilmiş hali. Özet olarak yengesinin kendisine olan ilgisinden bahsediyordu. Genç bir an için kızın fantezi olsun diye kendi gibi kızın da yalan yazdığını düşündü. Ama kızı iyi çözümlemişti ve yazılanlar samimi bir dille olduğu gibi hiç de gerçek dışı abartılar içermiyordu.


Kız hızlı hızlı yazmaya devam ediyordu : “bir gün yengem evini temizlemek için yardıma çağırdı. Ben de gittim. Birlikte salonu temizlerken birden ‘soyun’ dedi. Ne olduğunu anlamamışken perdeleri kapatmaya başladı. Cesaret vermek için kendi soyunmaya başladı. Şaşkınlıkla izliyordum, anadan doğma soyunmuştu. ‘şimdi sıra sende cinsellik hakkında bilmen gereken şeyler var’ dedi. Kararlıydı, çaresiz soyunmaya başladım. Banyoda yaptığı gibi her yerime ellemeye, okşamaya başladı. Sonra yere yattı ve vajinasına ellememi istedi. Şoke olmuştum talimatlarına uyuyordum. Vajinasını yalamamı, parmaklamamı söyledi. Hepsini yaptım. Bazen gözleri kayıyor, kafamı vajinasına bastırdığı oluyordu. Orgazm oluyordu, vajinasından sular akmaya başladı. Korkmamam gerektiğini bunun zevk suyu olduğunu söyledi. Titriyordu, bir an için korktum bile. Orgazmı geçince o da benim vajinamı yalamaya başladı. Kızlık zarıma zarar vermesinden korktuğumu söyledim. O da buna dikkat ettiğini kendisine güvenmemi söyledi. Nasıl oral seks yapılacağını mutfaktan getirdiği süs sabun meyvelerle gösterdi. Her dediğini yapıyor ve ses etmiyordum. Güveniyordum ona hala da güveniyorum.”

Doğrusu bu kadarını da beklemiyordu. Kıza bu anlattıklarını “gerçekten yaşadın mı ?” diye sordu. Kız açık ve net olarak yaşadığını yoksa niye durduk yere bunları yazmaya uğraşacağını söyledi. Sitemkar bir üslupla söylediği bu sözlere karşın genç, o malum yengeyi merak etmişe benziyordu. Kıza yengesi üzerine sorular sordu. Kadın 41 yaşında, bir erkek çocuğu olan - kızın ilgi duyduğu kuzeni – normalde yolda yürürken yanımızdan gelip geçer sıradanlıkta, teşhircilik için özel bir çaba sarfetmeyen tipik ev hanımıydı.

Gündelik hayatımızın ayrıntılarından birni oluşturan her insan gibi sıradan gördüğümüz basitçe biriydi o kadın gözümüzde. Es geçtiğimiz, bayağı gördüğümüz milyonlarca insandan biriydi sadece o kadın. Oysaki madalyonun arka yüzünde şehvete düşken, fantezilere ve sapkınlığa eğilimli, fırsat bulduğunda 16 yaşındaki öz akrabasıyla lezbiyen ilişki yaşayabilecek boyutlara gelmiş bir kadın portresi vardı önümüzde.

Genç şaşkındı ama eli ister istemez penisinde monitörün karşısında ömründe okumadığı kadar gerçek ve yaşanmış bir olayın baş kahramnıyla yazışıyordu. Kızın anlattıklarına göre şehvetli bir kadın olan yengesi tabuları yıkarken ki soğukkanlılığını oğluyla ilişkisine de yansıtıyor muydu ? evet gencin aklındaki soru buydu ve sordu kıza. Kız da bunu merak ediyordu. Acaba yengesi oğluna karşı nasıldı ? bir anneden öteye geçtiği zamanlar oluyor muydu ? öz yeğenine cinsellik öğretmek için soyunan bir kadın oğlunun cinsel yaşantısına ne kadar etki ediyordu ?



Kız için de cevapsız kalmıştı bu sorular. En yakın zamanda müsait bir ortamda yengesine bunları soracaktı. Samimiyetine güveniyordu. Bu arada gencin dikkatini bir şey çekmişti. Kız özellikle istiyordu yengesinin oğluyla ilişkisini. İlgi duyduğu kuzenini, annesinin yanında tabuları yıkmış bir çocuk olarak görmek istiyordu. Belki o da bu zevk aleminden payına düşeni alacaktı. İşte kızın içten içte arzu ettiği şey buydu.

Genç aklını kurcalayan sorular ve kızın soğuk duş etkisi yaratan itiraflarını düşünerek yatağına girdi. Doğrusu bunu hiç beklemiyordu. Bir rastlantı sonu tanıştığı kızla ilerlettiği sohbetin bu noktalara kadar varacağını tahmin bile edemezdi. Bir an için korktuğunu hissetti. Bu gece okuduğu sözler mi ürkütmüştü onu ? yoksa hayatın gerçekleriyle yüz yüze gelmenin sarsıcı etkisi miydi onu ürketen ? bilmiyordu ve uyumak istiyordu.