30 Haziran 2012 Cumartesi

Yaz Gecesi, Rakı Sofrası ve Ahmet Kaya


Bazı insanlar vardır.Öldükten sonra değerleri anlaşılır.Ahmet kaya’da onlardan biri. Vatanından uzak yitip gitmiştir.Tek sitemi bunadır.Gerisine gülüp geçer.Tıpkı üzerine çatal fırlatanlara gülüp geçtiği gibi …

Saçlarına yıldız düşen anasıyla ağlatır.Fosso Necdatı’yla güldürür.Saza niye gelmedin diye sitem ederdi. Yorgun demokrattı o.’adı yılmaz kendi yılmaz’ der,selam çakardı son darbeyi kendisi gibi Paris’ten yiyen Yılmaz Güney’e …

Acaba kaç çocuk vardır çocukluğu bu şarkılarla geçsin. Durduk yere hüzünlensin.Babasının içtiği rakı kadehine bakıp gözleri dolsun.

Ahmet abimdi o benim.Kolay kolay abi demezdim birine.Ona derdim.Görmesem de,tanımasam da abi derdim.

Babamın işten yorgun geldiği geceler kafasını dağıtmaya hakkı vardı.Sıcak temmuz geceleri,güneş portakal gibi ufukta batarken,babam balkondaki barbeküye çıraları dizerdi.Hava kararmadan ateşi yakar,etleri yavaş yavaş koyardı.Kimseye kokusu gitmezdi.Duman, barbekünün bacasından havaya karışırdı.

Her gece yapmazdı bu güzelliği.Eve kanat,but,bonfile getirdiği zaman anlardık,bu gece ziyafet var.Bağırırdı ordan “saç kurutma makinesini getirin” diye.Götürür balkondaki prize takardık.Etler bir  an önce pişsin,alevler kızışsın diye üstüne tutardı barbekünün.Annemde kimse demeden  salondaki müzik setini açar,sesini sona getirirdi.Ahmet abimizde bize eşlik etsin diye.

90’lı yıllar olduğu için Ahmet Kaya popülerdi o zamanlar.Radyolarda (hele ki akşama doğru) Ahmet Kaya çalardı.Kendisine nankörlük etmediğimiz günlerdi.

Güneş yerini aya bırakmıştı.Kızıllığını güneş’ten alan ay, arz-ı endam ettiğinde babam çoktan çakır keyf olurdu.Balkonda kurulan sofrada, denize düşen ayın ışıkları eşliğinde arka fonda Ahmet abi’nin ‘Yakamoz’u’ babam gençliğine dair hikayeler anlatırdı.Annem, babam evde içince karışmazdı.Evde içmesi, dışarda içmesine nispeten daha iyiydi.Gözümüzün önünde babamı dinlerdik.Kimi zaman bende atılırdım söze.Çocukça sorularımın karşılığını beklerdim.Babam bazen dalıp giderdi uzaklara.Bir sessizlik çökerdi.Ağustos böceklerinin sesleri,Ahmet abinin sesine karışırdı.Biz susardık ve onların muhteşem düetinde kaybolurduk.

14 Haziran 2012 Perşembe

Charles Darwin' in Faşist Olduğu Gerçeği

                       
             


          Bu yazımda İngiliz biyolog Charles Darwin' in Türkler hakkındaki görüşlerini paylaşacağım. Kendisinin insanlık üzerine düşüncelerini aktarıcam. . Biliyorum ki ; doğrudan evrim teorisine karşı çıksam farklı şekilde algılanacağım. Karşı çıkmasam farklı şekilde algılanacağım. O yüzden objektif bir bakış açısıyla olaya yaklaşacağım. Yazdığı mektuplar ve düşünceleri sizi zaten bir sonuca ulaştıracaktır.


Yıllardır süregelen Avrupalı' nın gözünden Türk algısı, tamamiyle sakat bir düşüncenin ürünüdür. Bu sağlıksız bakış açısı art niyet doludur ve Türk düşmanlığı içerir. Sırf bu yüzden Türkler araplaştırılmış. Türkiye' yi bilmeyen oryantalistler " sizin memleketinizde deve varmış, doğru mu ? " sorusunu yönelten cahil Avrupalı' ların türemesinde etkili olmuşlardır.


Art niyet kokan bu Türk algısına Çanakkale Savaşları' nda da rastlamak mümkün. İşgalci komutanların askerlerine : " Türklerin eline düşmeyin. ölene kadar savaşın ve ölün ! Türklerin eline düşerseniz sizi yerler. Çünkü onlar açlar, vahşi yamyamlar ! " dedikleri biliniyor


Bir komutanın  düşmanını bu şekilde tasvir etmesi hoş olmasa bile şaşırtıcı değildir. Sonuçta bir savaşa giriyorsunuz ve düşmanınızı kötülemeniz normaldir. Ama bir bilim insanının faşizan fikirlere sahip olması son derece şaşırtıcı ve vahimdir.

Hele ki bilim tarihini sarsan bir teorinin sahibi iseniz bu faşizan fikirleriniz çalışmalarınıza da yansıyabilir. 


Darwin' e göre doğal ayıklama  sonucu doğada güçlü güçsüzü yok eder. Kendisi bu faşizan düşüncelerini  teorisine de yansıtmıştır. Ona göre bu mücadele ve çatışma ırklar arasında da var. Yüksek ırklar, aşağı ırkları yok ederek insanlık medeniyeti gelişecektir.


Ona göre yüksek ırk batılılar, türk milleti ve diğer ırklar aşağı ırk oluyor.


Kendisi şöyle der :


 " Doğal ayıklanmaya, elemeye dayalı kavganın, medeniyetin ilerleyişine sizin zannettiğinizden daha fazla fayda sağladığını ve sağlamakta olduğunu ispat edebilirim. Düşünün ki, birkaç yüzyıl önce Avrupa, Türkler tarafından işgal edildiğinde Avrupa milletleri ne kadar büyük bir risk altında kalmıştı, ama artık  bugün Avrupa' nın Türkler tarafından işgali bize ne kadar gülünç geliyor. 


Avrupa ırkları olarak bilinen medeni ırklar, hayat mücadelesinde Türk barbarlığına karşı galip gelmişlerdir. dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine baktığımda, bu tür aşağı ırkların çoğunun medenileşmiş yüksek ırklar yok edileceğini görüyorum "

Kaynak : Francis Darwin, the life and letters of Charles Darwin, Vol. I, 1888. New York : D. Applecton and Company, s285 - 286




İşte ünlü biyolog Charles Darwin' in gerçek yüzü. Türkleri ve diğer milletleri,  Avrupa' lı sözde medeni milletlerin karşısında yok olup gitmesi gerektiğini düşünüyor. İnsanlık medeniyetinin bu şekilde ilerleyeceğini söylüyor. Bir bilim insanının bu şekilde düşünmesi ve ortaya attığı teorinin temellerini bu faşizan fikirlerinin üzerine kurması bilimsel bir facia değildir de nedir ?


Darwin bu kadarla da kalmıyor. İşte bir kitabında bizlerin de dahil olduğu milletleri nasıl da maymunlara benzetiyor :


 " Belki de yüzyıllar kadar sürmeyecek yakın bir gelecekte, medeni insan ırkları, vahşi ırkları yeryüzünden tamamen silecek ve onların yerine geçecek. aynı zamanda insansı maymunlar da kuşkusuz elimine edilecekler. böylece insan ile en yakın akrabaları arasındaki boşluk daha da genişleyecek. "
Kaynak : Charles Darwin, Desent Of Man ( İnsanın Türeyişi ), Chapter 6, 1871




Darwin' in bu görüşleri Avrupa' da yıllarca okundu. Yetişen politikacılar bu sağlıksız düşüncelerle Türkiye politikası uyguladılar


Çanakkale Savaşları' nda savaş bakanı Winston Churchill' ın İngiliz Kraliyet Hava kuvvetlerine hitaben yazdığı mektubunda  " medeni olamayan barbar kabilelere karşı zehirli gaz kullanabiliriz " telkininde bulunmuştu.


Yazımın başında da dediğim gibi doğrudan evrim teorisine karşı değilim. Tartışılmasından ve sorgulanmasından yanayım. Burada sadece teorinin temelleri hangi çarpık düşünceler üzerine kurulmuş, onu anlattım. Darwin' in apaçık Türk düşmanı, faşist bir bilim insanı olduğunu görmüş olduk. 


Teorisini doğrudan kestirip atmak yanlış olur. Akıl ve mantık doğrultusunda burada da yaptığımız gibi sorgulamamız gerekiyor. Bizleri alenen yok edilmesi gereken bir millet olarak görmesi, Darwin' i ne ölçüde ciddiye almamız gerektiği sorusunu, akıllarda soru işareti olarak bırakıyor.

































2 Haziran 2012 Cumartesi

Berbere Gidince Yaşanan Gergin Dakikalar

           

                       Uzun zaman sonra gitmişseniz mutlaka bir stres yaşarsınız.


Bi kere sıra beklerken o gün çıkmış bütün gazeteleri bitirirsiniz. Hiç ilgilenmediğiniz ekonomi sayfalarını bile okur, zamanın geçmesi için dua edersiniz.

Berber genelde tanıdıktır. Devamlı geldiğiniz bir ortam olmadığı için,  iyi gün dostu psikolojisi altında ezilirsiniz. Sizi traş edecek kişi kalfa ya da ona benzer biriyse stresli dakikalar yaşarsınız.

Yarım Türkçe`yle de olsa gayet ciddiyetle sorulan " nasıl olsun " tarzı soruyu duyar duymaz derdinizi anlatır ve bir daha para verinceye kadar konuşmamak üzere derin bir sükunete erersiniz.

Berber tanıdık değil kalfaysa yarrağa yemişsiniz demektir. Çünkü eleman isterse meslek hayatının en iyi traşını yapsın, yine de gözünüze giremez. Mutlaka ama mutlaka bir kusurunu yakalar, eve gelip aynaya bakınca ana avrad söversiniz.

Traş olurken aynı anda ülkenin hal ve gidişatını, futbol yorumlarını ve transfer söylentilerini de dinlemiş olursunuz. Piç bir müşteri orada bulunuyorsa karı kız muhabbeti açıldığı da görülür. Sizi farkederlerse susmalarından korkarsınız, üniversite okuduğunuzu anlamamaları için götünüzü yırtarsınız. Anlarlarsa ardı ardına gelecek olan " üniversitede kızlar teklif ediyormuş, doğru mu ? " gibi benzeri sorulara cevap vermek zorunda kalırsınız.

Televizyon devamlı açıktır. Haber saatine denk gelirseniz ortam gerginleşebilir. Yapılan yorumların ardından küfürler edilir, " haklı değil miyim ? ",  " doğru değil mi kardeş ? " sorularına hemen doğrular nitelikte " evet " der kurtulursunuz.

İşe alınan küçük bir velet her zaman vardır ve ezilir. Cicim ayları çoktan geçmiş artık o da azarlanmaya başlamıştır. Yaptığı hatalar göze çarparsa sesler yükselir, gözler üzerinde olur, çocuk bu heyecana dayanamaz ve mutlaka bir yanlışlık yapar. O esnada sizde gerim gerim gerilirsiniz.

Sağa, sola, geriye, öne doğru gide gele orospu olan kafanız berberin elinde kırk yıllık kevaşelere döner, artık istemsizce kafanıza siz yön verir, berberle bu konuda uyumlu bir şekilde çalışırsınız. Bu süreç zorludur, her babayiğit atlatamaz.

Siz traş olurken, traşı biten müşteriler olur. Onlara " sıhhatler olsun " demek en asli görevinizdir. Demeyen görülmemiştir. Demeyeni ne yaparlar bilmiyorum. Düşünmekte istemiyorum. Düşünmek için bok gibi zaman olduğu için " ulan bu sıhhatler olsun değil miydi ? " diye tespitlerde bulunursunuz.

Traşın bittiğinin habericisi, yüzünüzde hoyratça gezinen fırçanın sert darbeleridir. Berber bu konuda çok serttir ve hiç acımaz. Ama bir yandan da yüzünüzü rahatlatıp, kıllarınızı temizlediği için kendisine  minnettar kalırsınız.

İş bitmiştir ve deri koltuktan kalkma vakti gelmiştir. " Başka bir isteğiniz var mı ? " sorusuna " yok " dedikten sonra " sıhhatler olsun " diyenlere "eyvallah, sağolun " deyip bir an önce mekandan çıkmak için uğraşırsınız. Ortalığa çeki düzen veren berberi parayı vermek için beklenen sürede iki 20 ' lik bir 10' luk rahatlıkla bozulabilir. En sonunda sizi farkeder, parayı verir, " kolay gelsin " der çeker gidersiniz.